Çoğu insan Osmanlı İmparatorluğu'nun, 24 milyon kilometrekarelik bir alana ulaştığını, üç kıtada 600 sene hüküm süren, dünyanın en önemli imparatorluklarından biri olduğunu bilir. Fakat yanlış bilinen bilgilerden biri ise Osmanlı İmparatorluğu'nun, Kanuni döneminde en yüksek sınırlarına ulaştığı ve bu tarihten itibaren sürekli toprak kaybettiğidir. Kanuni Sultan Süleyman'ın Osmanlı İmparatorluğu'na en çok toprak kazandıran padişah olduğu doğrudur, fakat tarihsel süreç olarak bakıldığında Osmanlı İmparatorluğu'nun, Kanuni'nin son dönemlerinde ve ölümünden sonra duraklama devrine girdiği belirtilse de Kanuni Sultan Süleyman'ın ölümünden sonra yani duraklama devrine göz atıldığında, Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak kazanma süreci bitmemiş, aksine az da olsa ilerlemiştir.
Kanuni'nin ölümünden sonra oğlu II. Selim tarafından Kıbrıs alınmış, daha sonra Girit fethedilmiş, Afrika kıyılarında ise yeni merkezler kazanılmış, Kamaniçe gibi önemli noktalar ise 17. yüzyılda yani IV. Mehmet zamanında fethedilmiştir. Bu da gösteriyor ki önemli noktaların kazanılması duraklama dönemi olarak sayılan devirde de yaşanmıştır.
Peki bundan yola çıkarsak, Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak bakımından doruk noktasına ulaştığı yani Osmanlı'nın en yüksek yüzölçümünü kazandığı tarih nedir dersek bu tarih 17. yüzyılın son çeyreğine denk gelmektedir. Osmanlı İmparatorluğu en geniş sınırlarına hangi padişah döneminde ulaşıldı derseniz, Avcı lakabıyla bilinen IV. Mehmed döneminde Osmanlı İmparatorluğu en geniş sınırlarına ulaşmıştır. 1672 yılında bugünkü Polonya yani Lehistan Krallığı ile yapılan savaş sonucu imzalanan Bucaş Anlaşması ile Ukrayna'nın hakimiyeti Osmanlı'ya bırakılmış, Podolya bölgesi Osmanlı topraklarına katılmış ve bunun yanında yine önemli kaleler Osmanlı sınırlarına geçmiştir. Bucaş Anlaşması'nda yer alan vergi ile ilgili bazı maddeleri daha sonradan ölen kralın yerine geçen yeni Lehistan Kralı, (daha sonradan Viyana kuşatmasından Avusturya'ya yardım edecek olan) Kral Sobieski tarafından reddedilmiş ve savaş tekrar başlamıştır. 4 yıl süren savaş sonunda 1676 yılında Bucaş Anlaşması'na benzer maddelerle Osmanlı lehine tekrar imzalanmıştır. Bucaş Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu'nun en geniş sınırlarına ulaştığı anlaşma olması sebebiyle önemli bir anlaşmadır. Bucaş Anlaşması ile Osmanlı, batıda en geniş sınırlara ulaşılırken tarih olarak Osmanlı İmparatorluğu'nun en geniş yüzölçümüne ulaşmasını sağlayan tarihi bir anlaşma olmuştur. Ufak tefek toprak kazanımlarını da göz önünde bulundurursak Osmanlı ordusunun Kanuni Sultan Süleyman döneminden sonra ikinci kez Viyana kapılarına dayandığı tarih yani 1683 yılı Osmanlı İmparatorluğu'nun yüzölçümü açısından doruk noktasına ulaştığı tarihtir denilebilir.
Kesin olarak Bucaş Antlaşması, yüzölçümü açısından önemli bir anlaşma olsa da, Osmanlı'nın özellikle Afrika bölgesinde sınırlarının kesin olarak çizilmemesi, Osmanlı'nın daha çok dış işlerinde ve vergi konularında hakimiyetine aldığı bölgeleri serbest bırakması sebebiyle netleşmemesi, Osmanlı sınırlarının doruk noktasına çıktığı tarih yani Osmanlı'nın en geniş toprakları, yıl olarak tam kesin olarak bilinmemekle birlikte Osmanlı İmparatorluğu'nun yüzölçümü açısından en yüksek sınırlarına ulaştığı dönem IV. Mehmet'in padişahlığında yaşandığı kesin olup, bu süreç 17. yüzyılın son çeyreğine denk gelmektedir. Aynı dönemde yani 1699 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk toprak kaybının yaşanması, bu dönemin ne kadar çalkantılı geçtiğini göstermektedir.
IV. Mehmet döneminde en geniş sınırlara ulaşılması ve hemen ardından kısa sürede büyük toprak kayıplarının yaşanması sebebiyle de ilginç bir dönem olmuştur. 17. yüzyılın sonları gerçekleştirmiş olan (1683) 2. Viyana Kuşatması da IV. Mehmet döneminde yaşanmıştır. 2. Viyana kuşatmasının başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından IV. Mehmet tahtan indirilmiş ve II. Süleyman tahta geçirilmiştir. Osmanlı Devletinin ilk toprak kaybı yine aynı yüzyılda IV. Mehmet'in oğlu II. Mustafa döneminde Karlofça Anlaşması ile yaşanmış ve II. Mustafa, Osmanlı İmparatorluğunda ilk toprak kaybeden padişah olmuştur.
Bazı tarihi kaynaklarda Fas'ın 1578'de alınması, 1590 yılında Ferhat Paşa Antlaşması ile en geniş doğu sınırlarına ulaşılması ve Lehistan, yani kuzey sınırlarının güvenceye alınması sebebiyle Sultan III. Murad dönemi 19.902.000 km kare ile en geniş sınırlara bu dönemde ulaşıldığı yer almaktadır.
Yanlış bilinen bir başka gerçekse, Kanuni Sultan Süleyman'dan sonra padişahların ordunun başında sefere çıkmaması olmuştur. Kanuni Sultan Süleyman'dan sonra oğlu II. Selim ve ondan sonra gelen III. Murad ordu başında sefere çıkma geleneğini bozsa da arkalarından gelen Sultan III. Mehmed Eğri Kalesi fethi ile bu düzeni değiştirmiş daha sonra 17. yüzyılda IV. Mehmet, Kamaniçe'nin fethinde bizzat ordunun başında bulunmuştur. Sanılanın aksine II. Mustafa ordunun başında sefere çıkan son Osmanlı padişahı olmuştur. Zenta Muharebesi 1697 yılı yani 17. yüzyılın son dönemine denk gelir.
Yanlış bilinen bir başka gerçekse, Kanuni Sultan Süleyman'dan sonra padişahların ordunun başında sefere çıkmaması olmuştur. Kanuni Sultan Süleyman'dan sonra oğlu II. Selim ve ondan sonra gelen III. Murad ordu başında sefere çıkma geleneğini bozsa da arkalarından gelen Sultan III. Mehmed Eğri Kalesi fethi ile bu düzeni değiştirmiş daha sonra 17. yüzyılda IV. Mehmet, Kamaniçe'nin fethinde bizzat ordunun başında bulunmuştur. Sanılanın aksine II. Mustafa ordunun başında sefere çıkan son Osmanlı padişahı olmuştur. Zenta Muharebesi 1697 yılı yani 17. yüzyılın son dönemine denk gelir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun fethettiği ve hakimiyeti altına aldığı bölgelerde, Avrupa ülkelerinin aksine medeniyet götürme, asimile etme, kültürlerini ve dinlerini zorla değiştirme gibi çabaları olmamış, iç işlerinde ise özerk bıraktığı noktaları sadece vergi ve asker gücü anlamında kendisine bağlamıştır. Dışişlerinde Osmanlı'nın koruması altında kalan topraklar, içişlerinde kendi kültür ve dinlerini rahatça yaşamışlar, asimile olmamışlar ve bu sebepten bugün Osmanlı İmparatorluğu sınırlarında hakimiyeti altındaki tarihsel süreçte yer almış 20'nin üzerinde bulunan ülke, hâlâ kendi dilini konuşabilmekte ve dinlerini de ataları gibi özgürce yaşayabilmektedir. Bu sebepten 500 sene Osmanlı hakimiyeti altında kalan ülkeler ve milletler bugün dahi din, dil, örf adet ve geleneklerini kaybetmemişlerdir.
Yorum Gönder