22 Kasım 1881’de İstanbul'da mütevazı bir ailede, Divanyolu’nda dünyaya gelen Enver Paşa'nın babası Ahmet, Abdülhamid’in paşalarındandır. Altı çocuğun en büyüğü olan Enver (1881-1922), İstanbul ve Manastır’da büyüdü. Babasının soyu Gagavuz Türklerine dayanmaktadır. İstanbul'da liseden mezun olduktan sonra önce askeri rüştiyeyi bitirip ardından Harp Akademisi’ne girdi. Harp Akademisi'nden 1902 yılında iyi bir dereceyle mezun oldu ve Selanik'teki Üçüncü Ordu'ya yüzbaşı olarak atandı.
Enver Paşa Kimdir
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışından bu yana hakkında yazılıp çizilenlerin haddi hesabı yoktur. Ancak genel olarak Enver Paşa, "Bizi Birinci Dünya Savaşı’na soktu, imparatorluğu batırdı" cümlesiyle anılmaktadır. Enver Paşa'nın belki de en iyi özetleyen sözü, "Beni Napolyon'a benzetiyorlar, kabul etmem çünkü ikinci adam olmam" şeklindedir. İlk görev yeri, Sultan II. Abdülhamid’e karşı isyancı faaliyetlerin merkezi olan Makedonya olmuştur. Burada isyancılara karşı çok başarılı askeri harekâtlar gerçekleştirmiş, 1906’da binbaşılığa yükselerek Üçüncü Ordu karargâhına atanmıştır. Balkanlar'da Bulgar çetelerine karşı başarılı olmuştur.Fransız akımlarından etkilenerek ve Genç Osmanlılar olarak adlandırılan zümrenin çabasıyla (bu zümreye Jön Türk denir), Osmanlıcılığın yerine Türklüğün ön plana çıkması sağlanmıştır. Bu yeni dalga, özellikle Balkanlar’daki askerler arasında etkili olmuştur. Genç Türkler hareketinin en güçlü merkezi İttihat ve Terakki Cemiyeti olmuştur. Bu etki altında kalan subaylardan biri de Enver Paşa ile aynı hareketin üyesi olan Mustafa Kemal Paşa’dır. İkisi de imparatorluğun önemli yerlerinde görev almış; biri imparatorluğu batırırken, diğeri kalan parçalar üzerinde yeni bir cumhuriyetin kurulmasında başrol oynamıştır. Enver Paşa’nın daha sonra İttihat ve Terakki’ye dönüşecek olan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne girişi, amcası Yüzbaşı Halil Paşa ile yapılan bir konuşmanın ardından gerçekleşmiştir.
İstanbul’da Sultan’a karşı bir darbe planı yapılması düşünülüyordu. Enver Paşa, kendi sorumluluk alanındaki muhalefetin bir numaralı ismi haline gelmişti. Ancak, geniş istihbaratı olan Sultan Abdülhamid, olaylardan haberdardı. Makedonya'da olan biteni soruşturmak için bir araştırma emri verdi. Enver'in, Sultan'a zarar verecek raporların kendisine ulaşmasını engelleyebilmek için yapabileceği tek şey, Sultan'ın müfettişini ortadan kaldırmaktı; ve bunu yaptı. Sultan'ın hamlesi ise daha zekiceydi. Enver’in rütbesini terfi ettirip tayinini İstanbul'a çıkarttı. Ancak Enver, Sultan'a karşı ordusuyla 12 Haziran 1908 gecesi dağa çıktı. Bu durum, imparatorluğun sonunu başlatacak süreci tetiklemiştir. İttihatçılar, Selanik'te hükümet konağını basınca, İkinci Meşrutiyet ilan etmek zorunda kaldılar. Dağa çıkan orduda en rütbeli subay Enver Paşa olduğu için, daha sonra "Hürriyet kahramanı" olarak anılmaya başlayacaktı. Ancak bundan sonra işler iyice karıştı. Yeni açılan meclisin dinci olduğu iddia eden İttihatçı karşıtları yoğun muhalefetle karşılaştı ve İstanbul karıştı. Özellikle Nisan 1909'da huzursuzluk boyutu artınca İttihatçılar harekete geçti. Kurdukları düzeni korumak için Selanik’ten gelen hareket ordusu, 24 Nisan 1909’da olayları bastırdı. İttihatçıların denetimi altında toparlanan meclis, faturayı Abdülhamid'e keserek yerine Mehmet Reşat’ı tahta çıkardı. Bu sırada Berlin’de olan Enver Paşa, İstanbul’a dönmüş ve ortalık yatıştıktan sonra tekrar Berlin’e gitmiştir.
Bu olaydan sonra Enver Paşa'nın yetkisi ve etkisi iyice artmıştır. Yeni bir görev alarak Berlin'e askeri ateşe olarak gitti. Alman etkisi, bu süreçte hiç peşini bırakmayacaktı. Enver’e göre Almanya, yenilmez ve ihtişamlı bir güçtü; ona oynayan kazanırdı. 1911 yılında başlayan Trablusgarp Savaşı'nın ardından Suriyeli bir tüccar kılığında gizlice Libya’ya gitmiş, özellikle hanedan damadı olmasının etkisiyle bölgede 20 bin kişilik yerel ordunun örgütlenmesini sağlamış ve İtalyanlara karşı başarılı gerilla savaşı sergilemiştir. Libya harekâtında gözüpekliği onu korgeneralliğe yükseltmiştir. Enver aynı zamanda Bingazi elçiliğine atanmış, daha sonra 1912 yılında Balkan Savaşları başlayınca diğer Türk subayları ile birlikte İstanbul’a dönmek zorunda kalmıştır. Zaten gözleri İstanbul'da olan Enver, imparatorluğun kaybettiği toprakları geri almayı istiyor, yenilerini eklemeyi hayal ediyordu.
Enver Paşa Bab-ı Ali Baskını
Birinci Balkan Savaşı sonucunda Osmanlı Devleti çok ağır bir yenilgi almıştı. Yürürlükte olan Kamil Paşa hükümeti, Balkan Savaşları sonunda yapılan Londra Konferansı'nda yeni çizilecek olan sınırın Midye-Enes olmasına sıcak bakıyordu. İttihat ve Terakki yöneticileri kendi aralarında yaptıkları toplantıda buna karşı gelinmesi ve Kamil Paşa hükümetini zor kullanarak devirme planı yapmaya karar verdiler. Başını Enver Paşa'nın çektiği grup, 23 Ocak 1913 günü Bab-ı Ali’yi (Hükümet Binası) basarak ilk olarak Harbiye Nazırı Nazır Paşa'yı öldürdü. Ardından Enver Paşa, Kamil Paşa’ya hükûmetin istifasını içeren mektubu zorla imzalatarak Padişah Mehmet Reşat’a sundu. Böylelikle İttihatçılar, darbe ile yönetimi ele geçirdiler. Yeni sadrazam Mahmut Şevket Paşa oldu. Ayrıca Mahmut Şevket Paşa, Sultan Abdülhamid’in devrilmesiyle sonuçlanan 31 Mart Vakasında Selanik’ten gelen harekât ordularının başında bulunmuştur. Bu nedenle İttihat ve Terakki Cemiyeti için önemli bir figürdür.
Enver Paşa ve Edirne Fethi
1913’te Enver Paşa, orduya Edirne’ye yürümesi emrini verdi. Balkan Savaşları sırasında Bulgaristan’a kaybedilen şehrin geri alınması, o esnada Bulgaristan savaşta olduğu için kolay oldu. Bu kolay başarı, Enver’i iyice yükseltmiş; belki de tek başarısı olmuştur. Bu arada giderek artan etkisi ve Sultan Abdülmecit’in torunu Şehzade Süleyman'ın kızı Naciye Sultan ile evlenmesi, onun konumunu pekiştirdi ve Enver Paşa, hanedan damadı olarak iyice yükseldi. Osmanlı İmparatorluğu’nda padişahın etkisi giderek sınırlanmış ve yönetim, farklı olarak üç paşanın eline geçmişti: Talat içişleri bakanı, Cemal donanma bakanı ve Enver Paşa. Bu dönem "Üç Paşalar Dönemi" olarak tarihe geçmiştir.
Enver Paşa ve Dünya Savaşı
Birinci Dünya Savaşı başladığında Enver Paşa, Almanya ile görüşmelere başlamış; Sultan ise saraylardan birinde sıkışmış, etkisiz bir şekilde olan biteni izliyordu. Tüm herkesin bildiği gibi iki Alman savaş gemisi Osmanlı tarafından himaye altına alınınca, Enver Paşa'nın imzasını taşıyan bu operasyonla Osmanlı, tarafını belli etmiş ve savaşa girmiştir.
Osmanlı, savaşa Avrupa'da dört cepheden ve Suriye, Irak, Filistin ve Kafkasya’da girmiştir. O andan itibaren Enver’in iyi bir komutanlık yapamadığını görüyoruz. Azerbaycan cephesinde ihtiyaç duyulan askeri, Avrupa cephesine kaydırdı. Arabistan'daki güçler ihmal edildi. Alman danışmanların, Osmanlı subaylar tarafından verilen emirleri iptal etmesini ve kaldırılmasına izin verdi. Daha da kötüsü, bizzat kumanda ettiği yedi yüz elli bin kişilik güçlü üçüncü orduyu, kendisinden daha küçük olan Rus üçüncü ordusuna karşı Kafkaslar’da soğukta, ölüme götürecek kadar kötü bir yönetim göstermiştir.
Kafkas cephesinde Türkler, Almanya aşkına silah atıyor; Enver Paşa acele ediyor, bir an önce Rusların defterini dürülmesini istiyordu. Enver’e göre Turan fikri gerçek olacak, Orta Asya'daki diğer Türk yerlerine giden yol açılacak ve Enver, Osmanlı İmparatorluğunu tekrar ayağa kaldırmasının yanı sıra Kızıl Ordu’nun boyunduruğundan kurtularak Büyük Turan İmparatorluğu’nu kuracaktı. Gerçeklik ve kopuk bir stratejiye saplanan henüz otuz dört yaşındaki bir genç paşa, imparatorluğu felakete sürüklediğinin farkında değildir.
Enver Paşa sürekli askerlerine iyi durumda olduklarını söylüyor fakat Rusların onların ikmal gemilerini batırdığını hiç belli etmiyordu. Askerler Yemen cephesinden gelerek Kafkas cephesine Erzurum - Kars soğuğu ile yüzleşmiş ve çoğu ne yazık ki daha savaşamadan donarak Hakk’ın rahmetine kavuşmuş, şehit olmuştur.
Yaygın kanaate rağmen Sarıkamış harekâtı, Türk ve Alman genelkurmayı tarafından dikkatle planlanmış; lakin tarih, planlara göre değil, sonuçlara göre yazıyordu. Başta Hakkı Paşa olmak üzere bazı komutanların kahramanlık dürtüsü ile cepheyi genişletmesi, lojistiğin sağlanamaması, soğuk, salgın hastalıklar ve Rus ordusunun beklenenden daha dirençli ve donanımlı çıkması, üçüncü orduyu çökertmiş ve sayıları hala tartışılan binlerce Osmanlı askeri, kurşun dahi atmadan şehit olmuştur.
İstanbul’a dönen Enver Paşa, Sarıkamış fiyaskosuna uyguladığı sıkı sansürle, 1922’ye kadar ülkeyi uykuda tutmayı başarmasına rağmen İttihat ve Terakki yönetimi çökene kadar Sarıkamış’dan bahsetmek yasak olsa da Enver Paşa için yolun sonu görünmeye başlamıştı. Enver Paşa, gerçeklerin ortaya çıkmaya başladığını hissediyordu. Bu sırada sürekli kendisine rakip gördüğü Mustafa Kemal, Çanakkale'de yaptıklarıyla yükselmeye başlamıştı.
Savaşın sonunda Osmanlı, Almanya’nın yenilmesiyle yenilmiş sayıldı. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından galipler arasında topraklarının parçalanmasını öngören Sevr Anlaşması’nın ardından Kasım 1918’de Enver Paşa, Berlin üzerinden Rusya'ya kaçmak zorunda kaldı. Kendisine devamlı rakip gördüğü Mustafa Kemal Paşa, yeni bir mücadelenin lideri olarak topraklarını kurtarmak üzere yola çıkmıştı.
Enver Paşa Rus Topraklarında
Daha sonra Enver Paşa, ilginçtir ki kısa bir süre öncesine kadar Orta Asya Türklerini kurtarmak için binlerce insanı ölüme yolladığı Rusya'da yeni bir siyasi misyon edinmekte gecikmemiştir. Enver Paşa, Moskova'da Rus Devrimi’nin mimarlarından Lenin ile tanışmış; onun tarafından Orta Asya'yı gezmek ve Müslümanları işçi sınıfı düşüncesi arkasına toplamak ile görevlendirilmiştir. Aslında her iki taraf da birbirini kullanıyordu. Enver, hâlâ Türkistan kurma ve Turan İmparatorluğu hayallerinden vazgeçmemişti. Enver Paşa, İttihat ve Terakki’nin en önde gelen ismi Talat Paşa’nın 1921'de Berlin’de bir Ermeni tarafından öldürülmesi üzerine hareketin sürgündeki liderliğine talip oldu. Ayrıca milli mücadeleye katılmak istemesine rağmen reddedilmesi onu daha da öfkelendirmişti.
Enver Paşa Ölümü
Orta Asya’da hareketlerine devam eden Enver, hem muzaffer Türk hem de değerli bir halife olarak Müslümanlar tarafından kabul edilip, Turan İmparatorluğu fikrini hayal ediyordu. İlk etapta SSCB’nin onayıyla hareket etse de bölgedeki Türkleri yönetime karşı ayaklandırma hareketlerine girince, Bolşevikler ile 4 Ağustos 1922’de bugünkü Tacikistan sınırları içinde kalan Pamir eteklerinde çatışmaya girdi. Çatışma esnasında kırk iki yaşında hayata gözlerini yummuştur. Rus askerlerinin değil, bir Ermeni tarafından öldürüldüğü iddia edilmişse de bu kanıtlanamamıştır.
Enver Paşa askeri okulu yüksek sırada bitirmiş, Libya savunmasında ve Edirne'nin geri alınmasında oynadığı rol ile iyi bir asker olduğunu göstermiştir. Cemal ve Talat Paşa ile birlikte gereksiz yere ülkeyi savaşa sokmak, özellikle Ermeniler başta olmak üzere azınlıkları tecile tabi tutmak ve izinsiz yurt dışına çıkmak suçlarından Divan-ı Harbe sevk edilmiştir. 1 Ocak 1919’da hükümet tarafından askerlikten ihraç edilmiştir. Alman ordusunda propaganda ve eğitim amacı ile kullandığı sinemayı, merkez ordu sinema dairesi ismi ile 1915’te ülkeye getirmesi ile Türkiye'de sinemanın temellerini attığına inanılır. Tacikistan'daki naaşı 1996 senesinde Türkiye'ye getirilerek ölüm yıl dönümü olan 4 Ağustos 1996'da Şişli Abide-i Hürriyet tepesine defnedilmiştir.
Yorum Gönder