Semavi dünya dinlerinin üçü içinde kutsal kabul edilen Kudüs kralıydı. Çocukluğunda yakalandığı cüzzam ile mücadele ederken, bir yandan da ülkesinde büyük işler yaparak önemli zaferler kazandı. Kudüs kralı IV. Baldwin (IV. Baudouin) hastalığın pençesinde ve genç yaşına rağmen hırsı ve inancı ile tarihe geçti.

1099 yılında ilk Haçlı Seferleri sonucunda Kenan bölgesinde Kudüs Krallığı kuruldu. Kurucuları Katolik Hıristiyanlardı. Küçük bir krallık olan Kudüs Krallığı, Batı Avrupa krallarına yakın ilişkiler içerisinde ve soyları bu ülkelere dayanan bir devran ile yönetilmeye başlandı. Ancak bu krallık haliyle batı Avrupa'ya uzak bir coğrafi konumdaydı. Bu nedenle hem parasal hemde askeri açıdan yetersizdi.

1162 yılında daha önce Aşkelon ve Yafa kontu olan I. Amalrik, babası III. Baldwin'in Antakya'da Süryani bir doktor tarafından zehirlenerek öldürülmesinin ardından Kudüs kralı olacaktı. 1161 yılında doğan Baldwin, babası Amalrik'in tahta çıktığında, henüz bir yaşındaydı. Baldwin'in kral babası ile soylu düşes annesi boşandı ve Baldwin küçüklüğünü annesinden uzakta geçirdi. Babası Amalrik onu ünlü tarihçi Surlu William'ın eğitimine vermişti.

Surlu William, IV. Baldwin'in çocukluğunda bir rahatsızlığı olduğunu anlamıştı. Arkadaşları ile oyun oynayan küçük prens, arkadaşları onun koluna tırnaklarını geçirip kanatsalar dahi (bazı kaynaklarda birbirlerini cam parçaları ile kestikleri geçer) acı çekme belirtisi göstermiyordu. Nitekim William haklı çıktı ve Prens Baldwin ergenliğe girdiğinde, ona cüzzam teşhisi konmuştu.

1174 yılında Kral Amalrik öldüğünde, IV. Baldwin henüz 13 yaşındaydı ve hastaydı. Yaşı küçük olduğu için Kudüs Krallığını onun yerine bir naibin yönetmesine karar verildi ve Fransa doğumlu olup 1160 yılında Kudüse gelerek Amalrik'in hizmetine giren Plancyli Miles, Baldwin'in yerine ilk etapta ülkeyi yönetmeye başladı. Miles'ın ardından Baldwin'in kuzeni olan Trablus Kontu olan III. Raymond naip oldu. 

IV. Baldwin cüzzamlıydı ve kendisinden sonra varisi gelmeyeceği biliniyordu. Krallık için ufuk karanlıktı. Bu nedenle 1175 yılında iki naipte, Eyyubilerin Sultanı Selahhattin Eyyubi ile anlaşma yaptılar.

Sonunda IV. Baldwin ikinci taç giyme töreni yapıldı ve tahta resmen geçti. Kuzeninin naipliği artık hükümsüzdü. Cüzzamlı kral kendisine bakış açısını haliyle biliyordu. Zayıf ve güçsüz görülüyordu. Yakında öleceği tahmin edildiğinden onun ardılı yönetim kime kalacak diye kontlar ve soylular arasında tartışmalar yaşanıyordu. Öngörülen ise Amarlik'in kızı Sibylla ve onunla evlenecek olan Montferrat'lı William'ın Baldwin'den sonra Kudüs krallığını beraber yönetmeleriydi. Bu evlilik gerçekleşti ancak planlanan hanedanlık yürümedi. William evlilikten sonra, Sibylla 3 aylık hamileyken Aşkelon'da hastalık sonucu öldü. Baldwin bir kraldı ama hayalet gibi görülüyordu. Bu durum onda hırs oluşturdu ve tüm azmiyle tarihe geçmeye karar verdi. 

Tahta çıkar çıkma Selahattin Eyyubi ile yapılan anlaşmayı bozduğunu ilan ederek Şam seferi düzenledi. 

IV. Baldwin, Sultan Selahattin'in Kudüs'ü fethetme düşüncesinden haberdardı. Buna karşılık boş durmadı ve yanına içerisinde 375 adet şövalye bulunan yaklaşık beş bin kişilik ordu alarak 1177 yılında Tel Aviv'in güneyindeki Aşkelon'a, Selahattin Eyyubi'nin yirmi altı bin kişilik ordusunu durdurmak için yola çıktı.

Cüzzamlı kral daha 16 yaşındaydı ve hastaydı. Bunu ünlü İslam kumandanı Selahattin Eyyubi de biliyordu. Haliyle bu durumda onu küçümsediği düşünülür. Sultan Selahattin ordusunu üçe bölerek Ramla, Lydda ve Arsuf kentlerine saldırır. Ancak az sayıdaki Haçlı askerlerinin bu orduları takip ettiğinden haberleri yoktur ve IV. Baldwin'in birlikleri, tek tek bu bölünmüş orduları arkalarından yakalayarak bozguna uğratır. 25 Kasım 1175 günü Montgisard’ta Haçlı ordusu sayıca üstün ama uzun yolculuklardan yorgun düşmüş ve hazırlıksız durumdaki Eyyubi ordusunu yener. 

Selahattin Eyyubi ise bu savaştan yanındaki özel korumaları Memlük askerlerini alarak Mısır'a zor geçmiştir. Ordusunun ancak onda biri hayatta kalabilmiştir. Cüzzamlı Kral savaşın ardından kendisini kanıtlamıştır artık. Baldwin bu zaferin ardından Kudüs krallığının kahramanı ve kurtarıcısı olarak görülmeye başlandı. Ama durumu günden güne kötüleşiyordu.

IV. Baldwin hırslıydı ama krallığı askeri açıdan yetersizdi. Kendi durumunun da yetersizliği eklenince, yönetimsel anlamda kendisine destek olunması ve takviyeler alması gerekiyordu. Bu durumda çok başlılığa neden oluyordu. 1179 yılında Banias'a bir sefer düzenledi ve burada az daha canından oluyordu. Sultan Selahattin'in kuzeni Faruk Şah, onu ve ordusunu mağlup ederken, Baldwin şans eseri atının korkup kaçması sonucu hayatta kalabildi. 10 Haziranda ise bu kez Sultan Selahattin onu Lübnan dolaylarında mağlup etti. Cüzzamlı kral tek başına ata binemiyordu. Bir şövalyenin arkasına güç bela bindirilerek savaş alanından kaçırıldı. 23 Ağustos 1179 günü ise Sultan Selahaddin, Jacob's Ford kalesini 6 günlük kuşatmanın sonucunda yok etmişti.

IV. Baldwin kendisinden sonra varisi gelmediğinden ve tahtı sağlamlaştırmak ve kendi ölümünden sonra ortaya çıkacak politik karışıklıkları engellemek istediğinden dul kalan ve kendisinden sonra kral olacak olan V. Baldwin yada Baudouin'in annesi Prenses Sibylla'ı soylulardan Lüzinyanlı Guy ile 1180 yılında evlendirmek istedi. Lüzinyanlı Guy da ileride Haçlı Kudüs'ün kralı olacaktı.

1182 yılında ise IV. Baldwin'in üvey kardeşi prenses Isebella'nın Kerek kalesinde düğünü olacaktı. Cüzzamlı kral son derece kötü haldeydi. Yataktan kalkamıyordu ve kör olmuştu. Bu sebepten kardeşinin düğününe katılamadı. Tüm Haçlı soyluları Kerek kalesindeki düğündeyken Sultan Selahattin kaleyi kuşattı. Amacı bu ani baskın ile Kudüs krallığının tüm soylularını tek hamlede temizlemekti. 

Fakat Baldwin kuşatma haberini alır almaz az sayıda askerleri ile Kelek kalesine kuşatmayı kırmak için yola çıktı. Daha doğrusu yatakta taşındı. Sultan Selahattin takviye ordunun geldiğini haber alınca iki ordu arasında kalmak istemediğinden Kelek kalesi kuşatmasını kaldırdı. Yani hasta kral, yine Kudüs soylularını bir kez daha büyük bir azim ve cesaret örneği göstererek kurtarıyordu.

IV. Baldwin yada Baudouin karakterine derinlemesine inecek olursak, aslında sanılanın aksine hiçte güçsüz değildi. Sadece hastalıklı oluşu onu yetersiz gösteriyordu. Düşününki üzerine giydiği giysiler ve taktığı maske onu her hareketinde acıya sürüklüyordu. Yani hayatı boyunca fiziksel olarak acı çekmiş birisi. Bu yüzden acı duymuyordu. Dahası çocukluğundan beri her gördüğü kişi ona ölecekmiş gözüyle baktığı için zaten ölümü sürekli ensesinde hisseden biri. Haliyle bu durumda ölümden korkmuyordu ve bundandır ki takati olmamasına rağmen ordusunun başında sefere çıkmış, hatta Kefen kalesi kuşatmasının kaldırılması için kendisi ata binemediğinden tahta yatakla savunma hattına taşınmıştır.

Tarihi kaynaklar gösterir ki IV. Baldwin cesur ve korkusuz bir komutandı. Rakibi olduğu ünlü İslam kumandanı Selahattin Eyyubi ile mücadele etmiş, ikisinin de ortak gayesi Kudüs olmuştur. Çoğu kaynakta geçtiği gibi aralarında büyük bir saygı oluşmuş, birbirleri ile hediyeleşmişlerdir. 1177 yılında Sultan Selahattin'e hayatındaki ilk yenilgiyi tattıran 4. Baldwin 16 yaşındaydı. Bu 16 yaşındaki Cüzzamlı krala yenilerek savaş alanından zor kurtulan Sultan Selahattin Eyyubi'nin savaştan sonra yanındakilere  "işte şimdi karşımızda gerçek bir kral var" dediği rivayet edilir. Sultan Selahattin yabancı kaynaklara göre 2, İslam kaynaklarına göre 1 kez yenilmiş, bir daha da yenilgi yaşamamıştır.

Nitekim Kudüs için ülkesini koruyan Dördüncü Baldwin yetersiz görülse de Kudüs kralları içerisinde, başarılarıyla adını tarihe geçiren tek kral odur. Öyle ki Baldwin'in 1185 yılındaki ölümünden yaklaşık bir buçuk yıl sonra 1187 senesinde Selahattin Eyyubi, Hıttın zaferi ile Kudüs'ü fethettikten sonra geride kalan Hıristiyanlar onun kıymetini daha net anlayacaklardı.