Mahatma Gandhi (1869-1948) kendi ifadesiyle hep gerçeğin peşinde oldu. Ülkesi Hindistan’ı, İngilizler’in esaretinden kurtararak ulusal kahraman olmuş, pasif direniş felsefesi ile dünyaya örnek olmuş bir kişiliktir.
Çocukluktaki utangaç halini görseler, “kos koca Hindistan'ı bağımsızlığa taşıyan adam bu muymuş?” deyip burun kıvırırlardı ama Mahatma Gandhi, utangaç çocuk, okuma yazma bilmeyen ama dindar, oğlunun üzerinde oldukça güçlü bir etki bırakmış olan annesinin eğitiminden geçip, babasının ölümünün ardından İngiltere’ye hukuk eğitimi almaya gitti. O ana dek en ufak bir liderlik parıltısı göstermemişti. İngiltere’de vejeteryan cemiyetlerde içli dışlı olan Gandhi, bu günlerde kendisinden Hint edebiyatının Bhagavad Gita kitabını çevirmesini istediler. Gita’yı çeviren Gandhi, ilk kez Hint olmaktan dolayı gurur duymaya başladığını hissetti. Bu kitapla birlikte İncil’den çok etkilenen Gandhi, hayatı boyunca kılavuz olarak İncil ve Gita’yı yeri geldiğinde eleştirmekten de geri durmayacaktır.
Eğitimi bitince İngiltere’de işi bitmişti. Hindistan’a döner dönmez soluğu bu kez Afrika’nın güney ucu Güney Afrika’da staj eğitimi yapmak için gitti. Hayatının şokunu burada yaşayacak, ülkedeki çoğunluğunu oluşturan siyahların beyazların ırkçı ayrımcı rejimi Apartheid altında inim inim inlediğini görünce şoka uğradı. İçindeki ilk isyan kıvılcımı işte böylesi bir ortamda çıkmıştır. Bir avukat olarak çalışmaya başladı. Ülkede ilk protesto ve sivil itaatsizlik, bu dönemlerinde yaşamış, şiddet içermeyen protesto eylemlerine adını bugünlerde vermiştir.
21 yıl Güney Afrika’da kaldıktan sonra Hindistan’a döndüğünde sene 1915’te, o artık Hint milliyetçi hareketin liderlerinden biriydi. Kendi kendini yönetme taleplerine Londra’dakilere duyurmaya çalışıyorlardı. Bu arada popülerliği iyice artan Gandhi, taraftarın gözünde Mahatma "yüce ruh" terfi etmiş, önderlik ettiği iki günlük ulusal grevler İngiliz sömürge yönetiminin işlerine çomak sokmaya başlamıştı. İngilizler giderek artan muhalefeti bastırmaya çalışsa da karşılarında o güne dek görmedikleri türden bir düşman vardı: hamle etmeyen, hareket etmeyen, vurduğunda el kaldırmayan, sadece ve sadece “bizi bize bırakın” diyen bir topluluk...
Gandhi, İngilizler’e saldırıp ülkemizden kovalım diyen bir yaklaşım da değildi. Yaklaşımı, Hindistan’ı kendi halkının yönetmek istemesidir. Gandhi bu işi kimsenin burnunu kanatmadan çözmek istemiş, öyle ki işin içinde ayaklanma, taşkınlık ya da şiddet karıştığını duyarsa genel grev çağrılarını anında iptal ediyordu.
1930 yılında bağımsızlık yolunda vites yükselten Hint lider, meşhur tuz yürüyüşüne başladı. Nedeni, İngilizler’in tuz tekeli ile vatandaşın cebinden sürekli para tırtıklamasıydı, diyordu Gandhi. Hint okyanusuna giderek kendi tuzlarını kendisinin üreteceklerini söyledi. İngilizler’in düzenlemelerini hedef alan bu başkaldırı, karşılıksız kalmadı. Gandhi’nin bu yürüyüş ardından denize ulaşan yüzlerce taraftarını hapse attı. Tuz kampanyası devam ederken bazı Hintlilerin İngiliz sivillerin öldürülmesi üzerine kendi bağımsızlık hareketini askıya aldı. Gerekçesi, bağımsızlık için halkının hazır olmadığını düşünmesiydi. Bu aşırı nazik tutumu, birçok taraftarının kalbini kırdı; hareketten kopmalar oldu.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından
İngilizler Hindistan’a bağımsızlık verilmesini telaffuz etmeye başlamıştı. Ancak, Müslümanlar ile Hindular arasında bir arada yaşama sıkıntısı vardı. Nedeni, Hinduların Müslümanların talep ve hassasiyetlerine yeteri kadar anlayış göstermemesi oldu. Bu ortamda ortaya çıkan Hint Müslümanların lideri
Cinnah ile
İngilizler,
Hindistan içinden bir de
Pakistan çıkarabilecekleri telaffuz etmeye başladılar. Ancak Gandhi bölünmeye karşıydı. Müslümanlarla bir arada yaşayabileceklerini göstermek için kolları sıvadı. Düzenlediği dua törenlerinde Müslümanlarla, Hristiyanlarla birlikte Hindular da yan yana ibadet ediyordu ama bu gerçeği değiştirmedi ve sonunda bölünmeye razı oldu.
Gandhi, İngilizler’e karşı direnişi taraftarlarına sürekli sivil itaatsizlik ve pasif direniş yapmalarını söyleyerek her alanda çalışmaları durdurulmuştur. İngilizler sadece tepe noktalardaydı. Çalışanlar hep Hintliler olduğu için pasif direniş sayesinde ülkedeki tüm işler durmuş ve aksamalar sebebiyle sonunda İngilizler pes etmiş, Hindistan tam bağımsızlığına kavuşmuştur.
Sivil itaatsizliği mimarı olan lider sadece İngilizler’e karşı değil, aynı zamanda Hindistan’daki sarsılmaz kast sistemine karşı da bayrak açmıştır. Özellikle en alt sınıfın (dokunulmazlar adı veriliyordu) durumunu kendisine dert edinmiştir. Gandhi, 78 yaşında iken bir kez daha taraftarlar arasındaki şiddeti durdurma adına oruca başladı. Çatışma durdu fakat Hindularla Müslümanlar arasındaki çatışmaların durmasından 10 gün sonra Gandhi, Müslümanlara ve dokunulmazlara verdiği destekten dolayı öfkelenen bir Hindu Brahman tarafından vurularak suikasta kurban gitti.
Gandhi, hayatında temel olarak meyve, keçi sütü ve zeytinyağı ile beslenmiş, sivil itaatsizlik taktiği için ilhamı bir Amerikalı’nın yaşadıklarından almış, pek çok lidere ilham kaynağı olmuştur. Gandhi, Nobel Barış Ödülü'nü alamadan öldürüldüğü için o yıl ödül hiç kimseye verilmemiştir.
Yorum Gönder