Kayıp Kıta MU - Mu Efsanesi Nedir

Kayıp kıta Mu, Atlantis gibi bir efsane olup, Büyük Tufan sırasında sular altında kaldığı varsayılan efsanevi bir kıtadır. Buna göre, Mu kıtası Asya ve Amerika arasında, Pasifik Okyanusu’nda yer almakta ve Avustralya’nın iki katı büyüklüğündeydi. Mu kıtası teorisine göre, Nuh Tufanı, Mu kıtasını yeryüzünden silmiştir.

Mu Kıtası Nedir?

Mu kıtası, yakın tarihimizle oldukça ilgilidir. Hatta kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk bile bu kıta hakkında çok yoğun araştırmalar yaptırmıştır. Atatürk, ilk Türklerin köklerinin bu kıtadan geldiğini düşünmekteydi.

James Churchward ve Mu Teorisi

Bilim adamlarına göre Mu kıtası, aynı Atlantis gibi efsanevi bir kıtadır. Mu kıtası teorisini ilk olarak öne süren James Churchward isimli İngiliz bir araştırmacıydı. İfadesine göre, 1883’te Hindistan’da bulunduğu dönemde bir Budist rahip ile tanışmıştır. Rahip, "sana bir sır vereceğim" diyerek onu gizli bir mağarada bulunan mabede götürür. Rahip, Churchward’a buradaki eski tabletleri, yani Naacal tabletlerini ve diğer eserleri gösterir. Churchward daha sonra, tabletlerdeki Maya dilini, Tibet’teki rahiplerden 12 yılda öğrendiğini ve tüm tabletleri okuyabildiğini ileri sürmüştür. Churchward, ardından Tibet’te gördüğünü söylediği Naacal tabletlerine benzer olan, Alman arkeolog William Niven’in Meksika’da bulduğu 15 bin yıllık tabletler üzerinde incelemeler yapar. Araştırmacı-yazar, bu tabletlerdeki bilgilere dayanarak Mu kıtası teorisini ortaya atmış ve bu kayıp kıtayla ilgili 5 kitap yazmıştır.

Mu kıtasının varlığını kabul edenlere göre, bu kıta gerçekten mevcuttu. Onların görüşüne göre, Mu kıtası yeryüzündeki ilk kıtaydı. Polinezya, Mikronezya, Hawaii ve Fiji adaları, Mu kıtasının kalıntılarıdır. Mu kıtası insanlarına Naacal denirdi ve Churchward’ın tabletleri de bu yüzden aynı ismi taşımaktadır.

Teoriye göre, Mu kıtasında 70 bin yıl önce tek tanrılı bir din bulunuyordu. Kıtada yaşayan Naacal insanları, Mu kıtası dışındaki kıtalarda koloniler oluşturmaya başlamışlardı. Mu kıtasının en büyük kolonisi, bize oldukça tanıdık olan Uygur İmparatorluğu’ydu. Yani, Kayıp Kıta Mu teorisine göre, Mu kıtası ve Uygurlar aynı köke sahipti.

64 milyon nüfuslu kıtada, reenkarnasyon inancı ve tek tanrılı din mevcuttu. Mu kıtası, kıtanın altında bulunan gaz odalarının patlaması ya da büyük tufan (sebebi bilinmiyor) sonucu sulara gömülmüştür. Mu kıtası teorisine göre, bu kıtada yaşayan Naacal insanları, manevi ve teknolojik açıdan çok üstün bir konumdaydı. Naacallar, telepati, durugörü ve astral seyahat gibi mistik güçlere sahiptiler.

Peki, Mu kıtasının varlığına dair herhangi bir somut delil veya kanıt var mı?

Büyük Okyanus’ta sıradağların uzandığı Pacifica plakası keşfedilmiştir. Mikronezya’nın Karolina Adaları’nda, az nüfusla yapılması mümkün olmayan bazı büyük kalıntılar bulunmuştur.

Penelope Adası’nda, boyu 10 metreyi aşan duvarlara sahip bir tapınak keşfedilmiş; İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Japon dalgıçlar, Büyük Okyanus’ta (Pasifik) denizin altında, mercanlarla kaplı sütunlar, anıtlar, ev kalıntıları, çeşitli eşyalar ve taş tabletler bulmuşlardır.

Okyanus Dibindeki Yapılar

Okyanus dibindeki yapılar, Meksika’da Theotihuacan Palenk Mabedi piramidi duvarında ise Mu kıtasının bir yer sarsıntısı sonucu 64 milyon insanla birlikte battığı yazar. Ayrıca, yine Meksika Yucatan’da, Uxmal Tapınağı’nda “Burası, geldiğimiz yer olan Batı ülkesinin anısını korumak için inşa edilmiştir” yazar. Xochicalco Piramidi’nin üzerinde ise “Batı’daki ülkenin yıkılmasının anısına” bu piramidin inşa edildiği yazılıdır.

Churchward, o dönemde Çin’de büyük bir piramit bulunduğunu, ancak yasaklı bir bölge olduğu için incelenemediğini ve bu piramitte Mu kıtası ile ilgili bilgilerin bulunduğunu ileri sürmüştü. Daha sonra, İkinci Dünya Savaşı sırasında, Çinlilerin dünyadan sakladığı ve Eski Türklerin eseri olan Beyaz Piramit keşfedildi. Çin’deki Türk piramitleri bugün hâlâ ziyarete yasaklıdır.

Mu Kıtası ve Atatürk

Atatürk, Türklerin kökeninin bu kıtaya dayandığını düşünmekteydi. Tabii ki İngiliz araştırmacı Churchward’ın araştırmalarından da haberdardı. Churchward’ın beş kitabından üçü, Mustafa Kemal Atatürk’ün okuduğu kitaplar arşivinde yer almaktadır. Hatta Atatürk, Mu kıtası ile ilgili mecliste bir konuşma bile yapmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında bu alanda başlattığı çalışmalar, özellikle 1930’lu yılların başında yoğunlaşmıştır. Atatürk, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nin kuruluşuna önayak olmuş ve sonradan Türk Tarih Kurumu olarak adı değiştirilen cemiyetin çalışma alanı, Türkler ve Türk tarihiydi.

Tahsin Mayatepek
 

Atatürk, ilkel dinler uzmanı, tarihçi ve diplomat Tahsin Mayatepek’i Meksika büyükelçisi olarak Meksika’ya göndermiştir. Tahsin Bey’e, orada Mu kıtası ve Türklerin tarihi ile ilgili araştırmalar yapmasını emretmiştir. Mayatepek, yaptığı yoğun araştırmalar sonucunda, Güney Amerika uygarlıklarından Maya uygarlığının din ve kültürü ile Anadolu ve Orta Asya kültürleri arasında benzerliklere dikkat çekmiştir. Ayrıca, Maya dili ve Türkçe’nin aynı kelimeler içerdiğini de belirtmiştir. Mayatepek raporunda, Akatlar, Uygurlar, Sümerler ve Türklerin, Pasifik Okyanusu’ndaki Mu kıtasındaki büyük medeniyetin dil ve dinlerini dünyaya yaydıklarını ifade etmiştir. Mu kıtasından göç eden insanların dünyanın çeşitli yerlerine yayıldığını, bu nedenle Türklerin kökeninin çok geniş olduğunu belirtmiştir. Rapora göre, Mu kıtasından ayrılanlar iki kola bölünmüş; Asya’ya gelenler kendilerine Uygur adını vermiş, Amerika kıtasına geçenler ise Maya adını almıştır.

Tabii ki tüm bunlara rağmen bu bulgular bilimsel olarak yeterince kanıtlanmamıştır. Mu kıtası, bir efsane olmaya devam etmektedir. Mu kıtası ile ilgili bilimsel değerlendirmeler cevapsız kaldığı için, Mu kıtasının gizemi hâlâ çözülememiştir. Özellikle levha tektoniği açısından, Pasifik’in dibinde herhangi bir kıtaya ait bulgu bulunamamıştır. Efsanevi kıta Mu hakkında veya batışıyla ilgili, kutsal kitaplar olan Kur’an-ı Kerim, İncil ve Tevrat’ta sadece Büyük Tufan’dan bahsedilir. Mu kıtasının yok oluşuyla ilgili bir başka iddia ise, teknolojik olarak üstün olan Mu kıtası halkı Naacallar’ın, elde ettikleri nükleer gücü kötü amaçlarla kullanmaları sonucu kıtanın sonunun geldiği ve sulara gömüldüğüdür.

Yakın zamanda, bilim adamları 1995 yılında 5 milyon kilometrekare yüzölçümüne sahip Zelandiya adı verilen ve Yeni Zelanda’nın altında bulunan deniz dibi yükseltisinin aslında diğer levhalardan bağımsız yeni bir kıta olduğunu kanıtlamaya çalışmaktadırlar. Bu durumu kayıp kıta Mu ile ilişkilendirenlerin sayısı ise oldukça fazladır.

Post a Comment

Daha yeni Daha eski